yuva. kalbinin ait olduğu yer.
arkadaş. derdini paylaştığın, birlikte güldüğün insan.
dost. derdini, sen ona söylemeden bilen, o olduğu zaman kahkahalar atabildiğin, konuşmadan anlaşabildiğin, seni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmayacağını bildiğin değerli insan.
hoşlanmak. onu görünce kalbinde küçük bir sızı hissetmek, akşamları onu düşünerek uyuyakalmak, tenleriniz temas edince kızarmak.
sevmek. onu görmeden gün içerisinde rahat nefes alamamak, onu düşünmekten uyuyamamak, herhangi bir temas olduğunda, temas eden yerin gün boyunca cayır cayır yanması.
hayatta olmak. yaşam belirtileri göstermek.
yaşamak. hayatın tadını almak, anı yaşamak, mutlu olmak, üzgün olmak, kızgın olmak, sevinçli olmak, kahkaha atmak, hıçkırarak ağlamak, sevmek, nefret etmek, hayatının Everest'ini yaşamak, yerin dibine girmek, hissetmek.
yukarıya sizin için sekiz kavram yazdım.
iki kavram.
bir boşluk.
iki kavram.
bir boşluk.
işte bir boşluğun önüne gelen iki kavram, çoğu zaman eş anlamlı olarak kullanılan sözcüklerden oluşuyor. sevmek ve hoşlanmak gibi. ev ve yuva gibi. fakat Türk Dil Kurumu'nu şu anlık biraz kenara atabiliriz. çünkü gerçekte onlar eş anlamlı değil. kavram olarak yakınlık bile göstermiyor belki kimilerince. bu kavramlarda kendi içgüdü ve hislere güvenmemiz gerekebilir. sonuçta hissettiklerimiz bize her zaman daha iyi birer kılavuz olmamış mıdır?
küçük bir organizmadan küçük bir not: kelime deyip geçmeyin. bir sözcük neleri değiştirebilir, neleri hissettirebilir siz daha iyi bilirsiniz.