20 Mart 2024 Çarşamba

benim olmayan 57 yaşa ağıt

 bir tanecik babacığım,

yıllar önce sana bir mektup yazmıştım, yazı yazarak iletişim kurmanın konuşmaktan daha kolay olduğunı söylemiştim benim için. ne için yazdığımı hatırlamıyorum, iletişim kurmak ve kızgınlıkla ilgili bir şeydi. biraz da azarlamıştım seni galiba, detayları çok kalmadı aklımda. yine yeni bir mektupla karşındayım, bir de bulabilirsem ufak bir kek. mektubu vereceğimi sanmıyorum, biraz kendim için yazıyorum.

doğum günün kutlu olsun. ilk uzakta kutlanan doğum günü değil, zaten kapında belireceğim bir kaç saate. yine de sarsmıyor değil, seni görmek için uzun yollar katetmeye alışamadım daha. manevi olarak alışkınım tek adım ilerlemek için kilometrelerce yürümeye, ulaşması zor biri olabiliyorsun. içine kapanıksın, kendi dünyan var kafanda. hayatın belli, beklentilerin belli; sınırların çoktan çizili. ben o sınırlara göre yaşamaya alıştım, her hareketimi ölçüp tartmaya. sürpriz yapmaya geliyorum, sevmeyebileceğini bilerek. o da işin riskli kısmı. seni savunmasız bırakıyorum, nefret ediyorsun bundan. kim karşı geldiyse sana senin istemediğin şekilde, bir süre sonra yok oldular. beni çıkartamazsın hayatından, kimsen kalmaz. ondan öte bensiz kalırsın, ki seni hayatta tutan nadir şeylerden biri benim, bu hoşuma gitmese de. tek çocuğun, ondan öte biricik kızın. her başarısıyla gurur duyduğun, başarısızlıkla karşılaştığında ne yapması gerektiğini söylediğin. kimse mi telkin etmedi seni, etmeyi göstermedi sana da bu kadar katı oldun hatalar karşısında? yumuşayamadın, her gerçekliği olmalı'na ve olmamalı'na sıkıştırdın? bu yaşından sonra kimse karışamıyor sana, hiç karışamadılar zaten. etrafına bir sürü güzel insan topladın ve hepsini teker teker, zorla uzaklaştırdın.

bugün yanına gelmem seni çok mutlu edecek ama biliyorum, içten içe üzüleceksin, kendine kızacaksın. yanımda olamadığın için, gelmeye yetemediğin için. oysa ki bugün senin doğum günün, bunları düşünmemen gerekiyor. 57 yaşına basıyorsun, yaşlanıyorsun. çok genç olabilecekken kendini son hızla dünyadan geçirmeye çalışıyorsun. 57 yaşındasın ve her görüşmenizin son olabileceğinden korkan bir kızın var, daha 21 yaşında. üniversiteyi daha bitirmedi, merak etme tam zamanında bitirecek. işsiz kalmayacak, uzun süreliğine değil en azından. sen de annesi de çok iyi eğittiniz çünkü onu, nerelerde hata yapmaması gerektiğini ve nerelerde yapabileceğini. belki öğrettiğiniz şekliyle almadı ama öğrenmesi gerekeni aldı.

uzakta olmana alışmak istemezdim, ve bu senin suçun değil. hayat bizi istemediğimiz yollara sokar, çıkmazlarda kayboluruz. kendi bildiğimiz yola dönene kadar son otobüs kalkmıştır. zaten yakında da olsan uzakta da, ben seni hep özlüyorum. biricik kızının biricik babası... sen olabildiğin, bildiğin her şekilde yanımda oldun. benim istediğim değildi belki ama ihtiyacım vardı, ya da yoktu. sen denedin, deniyorsun ve deneyeceksin. ne babalar var şu dünyada, sevgisizliğini sevgisizlik olarak aktaran. aslında çok da anlamadığın, çok isteyip hiç sahip olduğunu farketmediğin o aidiyeti, sevgiyi; ne yapıp ettin ve gösterdin bana. elinde ne varsa verdin, olmadığı zaman ekmek yaptın. her zaman ve her zaman en sevdiğim olacaksın. (ebeveyn olarak değil, oğuz meriç olarak, ebeveyn ayrımı yapamam, onda anlaşalım)

doğum günün kutlu olsun babiş, her yaşın ve her hayatın denemeye değer olduğunu artık anlaman ümidiyle. seni seviyorum, hoşbuldum.

19 Şubat 2023 Pazar

tek nöronlu familya

 arkadaşlık ile ilgili çok güçlü fikirlerim ve beklentilerim oluşmaya başladı. yeni yeni insanlar ve o insanların hayatıma getirdikleri, yavaşça büyümemiz, hızlıca; kazandığım bakış açıları ve geride bıraktıklarım. sevgililer bile arkadaşken daha güzeller. eskiden bunu arkadaşlarıma olan bağlılığım ve kişisel deneyimlerime bağlardım, şimdi ilişkinin başarılı olması için tek yöntemin bu olduğunu anladım.

çok güzel ve çok güçlü arkadaşlarım var. ben yanlarında başarılı bir yardımcı karakter gibi hissediyorum, bu iyi geliyor bana. hiçbir zaman ana hikayeyi yaşamama gerek yok, ben hikayelerini anlatabileyim yeter. etrafta onları dinleyecek kimse yoksa gözleri beni bulabilsin kalabalıklarda. kendi içlerine dalsınlar bana konuşurlarken. hepsi değil, herkesi dinleyemem. bazılarını da gerçekten dinlemek istemiyorum. sadece anlatmak için anlatanlar… hikayenizi herkes biliyor, bana o ikinci karakter gerçekliğimde değer vermezseniz bozuşuruz.

merak ediyorum, ileride kimin düğününe gideceğim. kimlerin çocuğu olunca orada olacağım, teyze hala diye tanıtılacağım yenidoğana. kimleri kendi özel günlerime davet edeceğim, kimlerle buluşacağım cumartesi akşamları. türkiye’de insan olmanın kader ortaklığı gerçekten sürecek mi? son zamanlardaki teorim bu, bu sistemde büyümek travma bağları yaratıyor. ergenlik ve yozlaşmış devlet hiçbir zaman güzel gitmez birlikte.

kimi ileriki hayatıma taşımam gerekiyor yavaş yavaş öğreneceğim. bir zamanlar “onlar olmadan olmaz!” dediğim çok fazla insanı geride bıraktım. genç ihtiyarlığımda insanlara kurgu derecesinde bağlandım. gençlik kısmı orada, senin olmayan hikayelere göre ideallerini belirliyorsun. diziler, filmler, kitaplar ve şarkılar senin yerine bir hayal kurguluyor. izliyorsun.

o kadar eski bir hayal ki benimki, kompakt bir arkadaş grubu: cehennemin dibini görüp birbirine tutunarak hayata dönmüş, canları sıkıldığında ya da kabus gördüklerinde ya da hayat fazla gelmeye başladığında gelip güvenle sığınacakları bir köşe bulmuşlar yoldaşlarında. sözsüz iletişimler, içten kahkahalar, ortak geçmişler ve gelecekler. “tek nöron familya”, istediğim şey bu. şimdi ve daima.

(zihin boşaltımı için geçmiştim klavye başına. yazarken ortaya çıkardıklarımın aslında yıllardır kafamda barınan taslağın temel yapı taşları olduğunu fark ettim. “bulunmuş aile”, en sevdiğim. sana sesleniyorum yusfu bey, yakında o siteyi çıkarman gerekebilir. hazırlıklara başla.)

küçük organizma

31 Mayıs 2022 Salı

uyuyamıyorum

 uyuyamıyorum.


bu kadar basit aslında. uykum var diye yattım, bir iki dikkat dağınklığı ardından kafayı koyup içimin geçmesini bekledim. o an bir türlü gelmedi. döndüm durdum, soyundum giyindim, örtüyü attım geri çektim. olmadı. bir yandan kovaladığım sineğin gölgesinde, düşüncelerim arasında uykumu kaybettim.

farkettim, olmayacak. uykusuzluğumu bağladığım derdime inmeyi denedim. ses kayıtlarına baktım, daha da uyandım. belge karıştırdım, anı kovaladım. yok, mafiş. bıraktım radyasyon yuvasını, belki ekran ışığıdır uyutmayan. buraya kadar geldiğim yeri geri gidersem belki bulurum uykumu dedim, düşüncelerime tersten sarılmış kaset gibi gerisingeri daldım. süreçte daha da kayboldum, uykumla birlikte son sabır damlam ve zihin durgunluğum da kaçtı.

kalktım, laktoz dedim, kurtarır beni. ortam uygunsa bir kadeh de şarap belki, klasik yöntemler her zaman tutar. elimde yoğurt vardı, kaymağıyla indirdim mideye. kendi kararları ve özgür iradesiyle uykuya meydan okuyan annemle konuşmak şansım oldu. işime mi yaradı, ters mi tepti emin olamadım.

odama döndüm; yatak bıraktığım gibi, içerisi bir gıdım daha serin. içimden ninni dinlemek geliyordu, ruhuma uyduramadım. battal boy peluş ayıyı işe koştum, sallamasyon insan yaptım koynuna yatacak. biraz rahatladım ama hâlâ uykudan yana ses seda yok. son bir arayışa çıktım aklım dediğim labirentte, gide gide bataklığa çıktı yolum. battıkça battım, çıkamadıkça bağrındım. sinek kulağımın hemen dışında bağrındı, ben içten içten bağrındım. kovdukça bir tek sinek sustu, düşüncelerim daha da daha da konuştu. müzik dedim, çaredir. uygulamaya baktıkça daha da sinirlendim, iki kişilik, sıfır takipçili şarkı listesi yakın zamanda dinlenmemişti bile. sıranın sonuna hapsoldu, kaybolmamak için yaratılmıştı ama yararlı olacağı konusunda bir garantisi yoktu. bir kaç parça seçildi, devamı DJ hipopotamın hünerli ellerine ve kehanet yeteneklerine bırakıldı.

kelimeleri belki çıkarmak lazım diye dedim, içeride kaldıkça lüflenmiştir belki. sarfettiğim kelimeler kafamı kurcalayanlar değildi. harcadığım zaman, kulaklığımdan dolayı varlığı bana görünmez-duyulmaz bir sinekten ve günün son wordle'ını yapmaya olanak sağlayacak gece üç eşiğinden başka bir şey kazandırmadı. ne derdim çözüldü ne uykum geldi.

364 gün önce bugün uyuyamamıştım. o zaman sarılacağım biri vardı. sarılabileceğimi bilmediğim biri, ama bana sarılan biri.

uyuyamıyorum. hiç de basit değil aslında.

küçük organizma

25 Aralık 2021 Cumartesi

büyümenin doğrusu olmaz

 büyümek anlaşılabilir bir gerçeklik değilmiş. sınırların açılmasını beklediğim bir oyun gibi düşünürdüm ben hep, her yaşınla birlikte yeni bir seviye açılıyor ve eline geçen yeni özellikleri ve özgürlükleri görebildiğin bir liste veriliyor eline. öyle değilmiş o işte. önünde kontrol noktalarıyla dolu, upuzun ve geniş bir yol var; sen kendi yolunu bir süre bir yol gösterenle, daha sonra tek başına sürdürmek zorundasın. ama daha bunun farkında bile değilsin! elinden ne zaman tutmayı bırakacaklar, nerede o geçiş noktaları, ne anlama geliyorlar; bilmiyorsun. herkes sana kuralların çok basit olduğunu ve her noktanın zamanı gelince geçileceğini söylüyor ama kimse ne kuralları açıklıyor ne de saatin kaç olduğunu söylüyor. ilerlerken bir de arkana bakıyorsun, gelmeye çalıştığın kontrol noktalarını geçmişsin bile.


işte böyle bir ruh haliyle buldum kendimi izmir'e gece otobüsü seferinde.(https://open.spotify.com/track/2ej1A2Ze6P2EOW7KfIosZR?si=7KyxZhwPS4KoXP8x-MP-Vw&utm_source=copy-link) ne anlama geldiğini bile bilmiyorum, bu noktayı ne zaman geçtiğimi hatırlamıyorum. şaka yapmıştım aslında binerken, ırmaklar bıraktı beni terminale. (ırmaklar sözünün benim içimi bu kadar ısıtması...) otobüse giderken arkamı dönüp bağırmıştım yılda bir defa gördüğün akraba edasıyla "oy kocaman kız oldu da tek başına mı seyahat ediyor!". ki yanlış anlaşılmasın, tek başıma fransadan döndüğümde on altı yaşındaydım ve yaklaşık dokuz saatlik bir yolculuktan bahsediyorum burada, ülkenin bir ucundan bir ucuna gidip dört tren değiştirdim, iki bavul taşıyordum ve sigara içmek treni kaçırmaktan daha önemliydi. artık en azından sigaramı otobüsün hemen önünde içiyorum, beni almadan gitmesi imkansız olur diye herhalde (motorun ısısından yararlanmak istemi de bir olasılık)(https://open.spotify.com/track/76hhfwZpMKGO3phNusrquG?si=8oZTKqDtTe2hzDkkwj8muw&utm_source=copy-link) ve ben nasıl buraya geldim? annem hâlâ beni otogara bırakmak istiyordur'dan gece yolculuğuna çıkmaya, sevgiliyle tatile gitmeye, yılbaşını aileyle kutlamamaya? hadi madem geldi, ben neden bunları yapmadan öğrenemiyorum?
evrenin "sor, evladım" deme yöntemi buysa hiç sevmedim. ama haklısın da, bir şey diyemiyorum. ha gayret, yavaş yavaş çözüyorum hayatın çözülmez olduğunu. yaşamak ve sormak lazım, sormak ve yaşamak. ipi erken göğüslemek iyi değil zaten, bu yarışta sonuncu olabilirim.
ledler kapatıldı, haydi bana eyvallah.

küçük(?) organizma

9 Kasım 2021 Salı

sen, seni seviyorum demek nedir bilir misin?

 size bambaşka bir deneyim anlatmak için buradayım.

arkadaşlıkta "seni seviyorum" denilen ilk an. 

çünkü herkes bunun romantik ilişkiler versiyonunu anlatmak ister; o göz göze gelme, kelimelerin akıcı olduğunu umma anı; ardından gelen naif duraklama ve kızarma. gözler kaçırılır, belki de kaçırılmaz. ufak tebessümler ya da koskoca gülümsemeler. bir buse, kimse bilmez ilk kim öne eğildi diye. 

ama bu seni seviyorum hikayesi öyle utanmalarla falan değil, güvenle söylenir. duyulduğu ilk an seni öyle bir sarsar ki, ayakların bir daha kalkmamacasına yere basar. gururla, pişmiş kelle gibi sırıtırsın; gözlerini karşı tarafın gözlerine dikersin. için sıcacık olur, ruhunun parladığını hissedersin. arkadaştan gelen seni seviyorum ilan-ı aşk değil, ilan-ı güvendir; dostluk başlangıcıdır. o noktadan dönüş yoktur, varsa ortada çok kötü bir olay vardır. karşılaşılan bir ilan-ı güven'in tek bir cevabı vardır:

-:"(...) seni seviyorum."

+:"..."

+:"siktir lan, dallama."

+:"..."

+:"ben de seni seviyorum."

-:"göt."

+:"kendine bak sen..."

görev başarılıdır, hayat devam eder.

23 Mart 2020 Pazartesi

Covid-19, insanlar ne alemde?

bugün 22 Mart 2020, günlerden pazar. iki dakika daha bekleseydim 23 Mart ve bir pazartesi olacaktı. şansınıza küsün.
dünya bir pandemi ile karşı karşıya, tüm kıtalarda COVİD-19 salgını mevcut. salgının çıkış nedeni için bilim adamları orman ve yaban hayatın tahribini bas bas bağırıyorlar, dinleyene. toplam 14.611 ölüm ve dünya çapında 335.336 vaka var. Türkiye son bir haftadır yarı resmi karantinada, 1236 vaka ve 30 ölüm ise karantinada olduğumuzu hissettirmiyor maaşallah. okullar tatil, online eğitim modeli öne sürüldü ve an itibariyle 23 Mart pazartesi olması nedeniyle bugün Türk öğrenciler bu sistemle karşılaşacaklar. herkesin beklentileri olmasına rağmen hiç kimse neyle karşılaşacağını bilmiyor. belediye de anca yaşlılar sokağa çıkmasın diye bankları kaldırsın, oturma yerlerine şerit çeksin. o da işe yaramayınca insanlar evlerinden dede, dayı ve amcalara su balonu atsın. herkes sıkıldı anlaşılacağı üzerine. ama balık ağı atanı tebrik etmek lazım, hem efor sarf etmiş hem de masraf yapmış. hepsi toplumun iyiliği için.
onun dışında neler oldu? insanlar sokağa çıkmadıkça hava kendi kendini temizlemeye başladı. Çin'in karbon salınımı neredeyse yüzde doksan azaldı. Venedik kanallarında yunuslar yüzüyor, sular yıllardır ilk defa bu kadar temiz. salgının büyük etkiler bıraktığı ülkelerde insanlar belirlenmiş saatlerde sağlık personeline moral maiyetinde evlerinden alkış tutuyor, düdük çalıyorlar. 
az önce bahsettiğim gibi asıl risk grubunda olan insanlar etrafta dolaşırken bizler evde oturuyoruz. İtalya'da bir belediye başkanı insanlara evde kalmaları gerektiğini anlatma yolunda akıl sağlığını yitirmek üzere. Fahrettin Koca ilk defa tüm dikkatin onda olmasından memnun, Twitter güncellemelerini hiç aksatmıyor. Afrika ülkeleri Avrupa'ya, Meksika ABD'ye sınır kapatmanın mutluluğunu yaşıyor. kimi şirketler hala çalışanlarını mesaiye bekliyorlar, fabrikalar hala sağlık sigortasız işçi çalıştırıyorlar. ağır işçilerin hastalık belirtileri yok sayılıyor, yerli virüs testleri yurt dışına gönderiliyor. 
insan aynı insan. hepimize geçmiş olsun.
küçük organizma

7 Eylül 2019 Cumartesi

doğum günü serzenişleri

ne kadar güzel bir durum, arkadaşlara sahip olmak. birileri seni doğum gününde satıyor çünkü doğum günün olduğunu hatırlamıyor (büyük ihtimalle de umursamıyor ama o başka bir zamana) ve diğeri seni mutlu etmek için çalışmasını erteliyor, bolcana yürüyor ve ufacık bir oyuncağa 15 lira veriyor, tereddüt bile etmeden çünkü hediye almayı o öneriyor.
DOĞUM GÜNÜNÜZDE SİZİ DÜŞÜNMEYENLERİ SİLİN HAYATINIZDAN ULEYN!
teşekkürler, mutlu hayatlar.

küçük organizma